6 Mart 2010 Cumartesi

Aşkın iki yüzü

[Erkek]
    Ne güzel parlıyor gözlerin. Dile gelip biz mutluyuz diyorlar sanki. Küçük tebessümler dağıtıyorsun çevrene. İnsanlar daha mutlu oluyor senin yanında. Ben ise daha da fazla mutlu oluyorum seninle birlikteyken. Sanki kalbim yerinden fırlayacakmış gibi oluyor ama belli etmiyorum. Canımı acıtıyor sana bu kadar yakınken bu kadar uzak olmak.
    Haykırmak istiyorum yüzüne, seni sevdiğimi. Ama korkuyorum. Bana gülümsediğinde milyonlarca parçaya bölünüyorum. Bir tarafım seviniyor, havaya uçuyor mutluluktan, diğer yanım ise öyle bir acı çekiyor ki kelimelere dökmek mümkün değil. Biliyorum, ben senin sadece arkadaşlarından biriyim.

[Kız]
    Ne güzel parlıyor gözlerin, dünyadaki en mutlu insan sensin sanki. Ama neden sadece gözlerin mutlu? Neden acı çekiyorsun bana baktığında? Dudaklarındaki yapmacık gülümseme ile kimi kandırabilirsin ki? Beni değil…
    Keşke anlatabilsem sana duygularımı. Cesaretim olsa keşke. Göremiyor musun gözlerimdeki aşkı? Yanlış zaman, yanlış mekan. Yakın arkadaşım olmak zorundaydın. Beni böyle iki arada bir derede bırakmasan olmazdı, değil mi? Seni üzen o kızı bir elime geçirsem biliyorum ne yapacağımı. Onun yüzünden acı çektiğinin bile farkında değilsin sanki.  Hele benim yanımdayken acın katlanıyor. Sana onu mu hatırlatıyorum? Sana bu kadar yakın iken bu kadar uzak olmak nasıl canımı acıtıyor bilemezsin. Ama benim böyle düşünmeye hakkım yok. Ben senin arkadaşlarından biriyim sadece.

[Erkek]
    Seninle konuşurken, bana o kadar yakın oluyorsun ki bir umut doğuyor içime. Acaba diyorum. Neden olmasın? Ama sonra korktuğundan bahsediyorsun, yeni bir ilişki istemediğinden. Tüm düşüncelerim kafamdaki bir kuruntudan ibaret oluveriyor anında. Fakat yanındayım ya, yanımdasın ya, o anki acıya katlanabilmemin tek açıklaması o.
    Yanında dilim bülbül gibi şakıyor, durduramıyorum. Bıraksan saatlerce anlatırım kendimi, sana. Beni daha iyi tanıyabilmen için. İçimi görebilmen için. Beni anlayabilmen için. Ama bazen uzaklaşıyorsun benden durduk yerde. Aramıza bir buzdağı giriyor sanki. Onu mu hatırlatıyorum sana? Yeni bir ilişkiden korkmana sebep olanı mı? Böyle düşünmek daha da üzüyor beni. Her an seni düşünüyorum ama artık düşünmek yetmiyor bana.

[Kız]
    Seninle konuşurken, bana o kadar yakın oluyorsun ki, korkuyorum sana olan duygularımın farkına varacağından. Benim olmasan bile benimlesin en azından. Bunu da kaybetmek istemiyorum.  Nedenini soruyorsun korkumun. Sana nasıl “Seni yitirmekten korkuyorum” diyebilirim ki.
    Yanındayken kozasından yeni çıkmış bir kelebek gibi oluyorum sanki. Bir günlük ömrüm var kendimi anlatmak için sana. Her saniyem önemli. Saatlerce dinliyorsun ben, beni anlatırken. Anla istiyorum aslında, ben söyleyemesem de anla sana olan duygularımı. Ama bazen sebepsiz uzaklaşıyorsun benden. Uçurumlar giriyor aramıza. Sesimi sana duyurmak için bağırmam gerekiyor. Gücüm yetmiyor artık yoruluyorum. Neden dalıp onu, senin kalbini kıranı, düşünüyorsun benim yanımda. Her an seni düşünüyorum ama artık düşünmek yetmiyor bana.
 

13 Ocak 2010 Çarşamba

Keşke

Bazen keşke demek istiyor insan.
Keşke, umutsuzluğundan önce tanısaydım seni.
İmkanım olsaydı da mutluluğunu paylaşsaydım.
Ağlasaydık beraber ve gülseydik hiç ayrılmadan.
Ama tanıyamadım...
Şimdi bırakmalı mıyım seni zindanında?
Sen acı çekerkerken arkamı dönüp gideyim mi diğerleri gibi?
Yanında yürümek istediğimi anlamıyor musun?
Göremiyor musun yoksa?
Başkaları bırakıp gitti belki ama ben seninle kalmak istiyorum.
Acı çekmişsin belli ama artık mutlu ol istiyorum.
Arkamdan ağlamanı değil, benimle gülmeni istiyorum.
Çok mu fazla istediklerim?

11 Ocak 2010 Pazartesi

Zaman Çarkı - İnceleme


Zaman çarkı döner, Çağlar gelir ve geçer, efsaneleşen anılar bırakır. Efsaneler solarak mit olur ve onları doğuran çağ yeniden geldiğinde mitler bile unutulur. Üçüncü Çağ’da, kehanetler çağında, Dünya ve Zaman dengede durduğunda, olmuş olan, olacak olan ve olmakta olan, gölgenin karşısında düşebilir…
Zamanın şafağında, Yaratıcı olarak da bilinen tanrı, evreni ve tüm yaşamların ipliğini ören Zaman Çarkını oluşturdu. Çark, her biri bir çağı temsil eden yedi tane çubuktan oluşur ve Gerçek Kaynak’tan akan Tek Güç sayesinde döner. Esasen saidin ve saidar olarak bilinen eril ve dişil yarıları birbirini itip çekerek ahenk içinde hareket ederler. Çarkı döndüren güç de budur. Aes Sedailer Tek Güç şeklinde tabir edilen evrenin ve zamanın yaşam kaynağı olan olguyu yönlendirirler. Eski dilde Aes Sedai, ‘Herkesin Hizmetkârı’ anlamına gelmektedir.
Shai’tan yani Karanlık Varlık, Yaratıcı tarafından, yaratım anında hapsedilmiştir. Ancak, Efsaneler Çağı diye bilinen zamanda, bir Aes Sedai deneyi yanlışlıkla Karanlık Varlık’ın hapishanesine gedik açmış ve onun dünyaya dokunmasına olanak sağlamıştır. Asıl amacı zamanı ve gerçekliği yeniden yapmak olan Shai’tan’ın bu gayesine ulaşmak için zindanından tamamen özgür kalması gerekir. Onu zindanından kurtarmaları için yozlaşmış, hırslı ve güçlü hizmetkârlarını görevlendirmiştir. Çark, bu tehlikeye cevap olarak muazzam bir güç yönlendirici olan Ejder’i ışığın şampiyonu olması için seçmiştir.
Efsaneler Çağı’nda Karanlık Varlık’ın güçlerine karşı Aes Sedai’leri ve ittifaklarını komuta eden Lews Therin Telamon Ejder diye anıldı. On yıllık zorlu savaşın ardından Lews Therin ve yüz yoldaşı Karanlık Varlık’ın zindanına açılan gediği mühürleyerek, onu tekrar hapsetti. Ancak Karanlık Varlık’ın karşı saldırısı Saidin’i lekeledi ve tüm erkek Aes Sedai’leri delirerek ölmeye mahkûm etti. Deliren erkek Aes Sedai’ler dünyayı Tek Güç ile harap etti. Depremler ve büyük dalgalar yeryüzünün şeklini değiştirdi. Dağlar denizlerin dibine battı ve yeni dağlar yükseldi. Bu olay sonraki çağlarda “Dünyanın Kırılışı” olarak isimlendirildi. Lews Therin, deliliğinin içinde dostlarını, ailesini ve en sonunda kendisini öldürdü. Ve kardeş katili adını aldı.
Ve o günlerde, daha önce olduğu ve daha sonra olacağı gibi oldu,
Karanlık yeryüzüne çöktü, insanların yüreklerini ağırlaştırdı, yeşillikler soldu, umut öldü.
Ve insanlar Yaratıcı’ya seslenerek,
“Ey Gökyüzünün Işığı, Dünyanın Işığı, bırak kehanetlerde
Vaat Edilen, geçmiş çağlarda olduğu ve gelecek çağlarda olacağı gibi dağdan doğsun.
Bırak Sabahın Prensi yeryüzüne şarkı söylesin ve yeşil şeyler büyüsün, vadiler kuzu versin.
Bırak Şafağın Efendisi bizi Karanlık’tan korusun ve adaletin yüce kılıcı bizi savunsun.
Bırak Ejder bir kez daha zamanın rüzgârlarında koşsun.”